Yerelde medya siyaset iç içedir. Siyasetle sermaye de iç içedir. Fakat medya bu iki cenderenin (cennetin) içine girmeyi becermekte biraz acemi kalıyor. Diğer şehirlerde elbette bu 3’ü bir arada kahve yumuşaklığında iç içedir. Mersin’de bu işler biraz entere edicidir.
SABRİ BORAK
Yerel siyasetin başat aktörü belediyelerdir. Bilinir ki belediyelerdeki bu aktörlük il-ilçe, kadın-gençlik kollarına müdahale etmeye kadar uzanır. Bakarsın parti binasında çaycılık yapanlar aslında çaycı değil, belediyenin herhangi bir biriminde göstermelik personeldir. Gençlik kolları başkanları da kadın kolları başkanları da ve bilumum partili birinin dıdısının dıdısı da belediyededir. Sorsan yolunu bilmez belediyenin. Ama tüm bankamatikler onların evidir, yurdudur.
Aslında konu daldan dala sekerken belediyedeki bankamatikçi çalışkan abilere ablalara geldi ama konu bu değildi. Elim kaydı o konuya girdim. Mesele daha derin. Gölgesi küçük olan halkın derdi hep derindir. Aslında belediyeler de biliyor, iktidar da biliyor bunu. Gözü olan herkes biliyor ama zevk-u sefa içinde olunca göremiyor insan. Bir bakan bir daha baksa görecek ama şakşakçılar bırakmıyor. Ne diyor bankamatikçiler, pardon şakşakçılar: ‘’En Büyük Başkan Bizim Başkan’’ Başkanların başkanı, en iyi başkan, en halkçı başkan, büyük başkan’’ falan filan.
Gölgesi küçük adamlar da bakarlar kendilerine. En küçük gölge benim gölgem. Emin olmaz, cebine bakar yine emin olmaz. Sonra banka hesaplarına bakar. Bankamatikçi olmadığını anladığında ensesini kaşıyarak gözleri uzaklara dalar. Aylar öncesinde büyütülen umutlar kursağında kalır gölgesi küçüklerin. Sonra anlar. Seçimi her kazanan büyüktür. Krallar çıplaktır ama kraldan çok kralcılardır küçük gölgemize düşman.
En Büyük Başkan, Ey Büyük Başkan, Es Büyük Başkan. Es ki gölgesi küçükler serinlesin. Yollar çamur içinde, kaldırımlar bozuk, her yer çukur, her yer çer çöp, sular kesik, cep delik cepken delik. Kravatlı adamların ayak basmadığı her yerde biraz vardır terkedilmişlik. Sürekli konuşurlar, gülerler, yapacağız edeceğiz derler. Biz kazanalım her yer güllük gülistanlık olacak derler.
Mersin gibi önemli bir kentin önünde en büyük engel ‘’En Büyük Başkan Bizim Başkan’’dır. Lafım herhangi bir belediye başkanına değil bütün belediye başkanlarınadır. Zafer sarhoşu başkanlaradır veya her zaman sarhoş olanlaradır.
Hizmet değil de kişisel PR (reklam, tanıtım) derdinde olan başkanların sonunu birçok kere gördük. Seçim dönemlerinde sokak sokak gezen, gülücükler saçan ‘’biz gelelim çok güzel şeyler olacak’’ diyenlerin şimdi iş yapma zamanı.
Sorsan şu kadar günde şunları yaptık diyecekler. Boşuna yormayın kendinizi. Size hak verecek şakşakçılar çoktur. Gerçi hak vermek için düşünmeli önce insan. Şakşakçı düşünmez.
Yazıyı daha fazla uzatmadan Yılmaz Odabaşı’nın lise yıllarımda ezberlediğim ‘’Allah’ın Üvey Evlatları’’ şiirinden birkaç mısra ile bitireyim.
‘’biz faillerini kalplerinde taşıyanlar
biz allahın üvey çocukları, arkasızlar
biz hayata tenha bir ırmak gibi katılanlar
her yerinden sökülüp, her şeye katlananlar…
biz sökük düğmeliler, şezlongsuzlar, şarapsızlar
biz kozalarından kovulmuş ipek böcekleri
……..
biz ışıkla sözün tılsımında
ve sabrın yankısında saklananlar
biz sesinden başka sokağı
düşünden başka vatanı olmayanlar…
biz yağmurlarda şemsiyesiz yıkananlar
yakılanlar, yakınanlar
…..
biz şehre duyurulan bir kara haber
biz bütün ölmüşler, gömülmemişler
biz yazgısında gül bitmeyenler
o seslerin içinde sestik bir zaman
yankısı boğuldu, suflesi yalan
biz de o düşlerin içinde düştük bir zaman
yanıtını çaldırmış sorularız biz!’’