Bir düşünün; karanlık bir fabrikaya adım atıyorsunuz. Havanın ağır, tozlu bir metal kokusuyla dolu olduğunu hissediyorsunuz. Her köşede eski, paslanmış makineler, etrafa saçılmış kablolar ve kırık cam parçaları gözünüze çarpıyor. Zemine basarken dikkat etmek zorundasınız, çünkü her adımınız sizi bir başka tehlikeye sürüklüyor. Üstelik bu ortamda çalışmak zorunda olduğunuzu hayal edin… Bir an bile dikkatinizi kaybetmeniz, belki de sizi hayati bir tehlikeye atacak.
İşte bu sahne, hala çok sayıda işçinin içinde bulunduğu korkunç gerçeği gözler önüne seriyor. Ekim 2024 raporuna göre, Türkiye’de sadece bir ay içinde 164 işçi hayatını kaybetti. Onlar; umutları, hayalleri, aileleri olan insanlardı. Hepsinin ortak bir amacı vardı: Çalışarak sevdiklerine daha iyi bir hayat sunmak. Ancak ne yazık ki, bazı işverenler için çalışanlar bir “maliyet kalemi” ya da “iş gücü” olarak görülüyor. Oysa her bir işçi, can taşıyan, hayata tutunan bir insandır.
BİR ANLIK DİKKATSİZLİK, YARIM KALAN HAYATLARA YOL AÇIYOR
Ekim ayında iş kazalarında yaşamını yitirenlerin çoğu inşaat, tarım ve taşımacılık sektörlerinde çalışıyordu. İnşaatlarda yüksekten düşerek, tarım alanlarında kalp krizi geçirerek ya da taşımacılık sektöründe trafik kazası geçirerek hayatlarını kaybettiler. Bunların hepsi önlenebilir, basit güvenlik önlemleriyle ortadan kaldırılabilir tehlikelerdi. Güvenlik, işçiye verilmesi gereken bir lüks değil, temel bir haktır. Çalışan sağlığı ve güvenliği, bir tercih değil; bir zorunluluktur! Bir insanın sağlıklı bir şekilde evine dönmesi, sevdiklerine kavuşması onun en temel hakkıdır.
GÜVENLİ BİR İŞ ORTAMI: SADECE YASAL BİR YÜKÜMLÜLÜK DEĞİL, VİCDANİ BİR SORUMLULUK
İş güvenliği önlemlerine yatırım yapmak, yalnızca maddi kazanç açısından değerlendirilmemeli. Bu önlemler, işçilerin sağlık ve yaşam haklarına saygının, insana verilen değerin bir göstergesidir. Bir fabrikada düzenli iş güvenliği eğitimleri vermek, dikkatle yerleştirilmiş aydınlatmalar sağlamak, her çalışan için gerekli kişisel koruyucu ekipmanları temin etmek; işçinin yalnızca bedensel sağlığını değil, duygusal güvenliğini de sağlar. Çalışanların kendilerini güvende hissettikleri bir ortam, onların daha mutlu, daha sağlıklı ve daha verimli olmalarına da katkı sağlar.
ÇALIŞANLAR SADECE “MAKİNE PARÇASI” DEĞİL, CAN TAŞIYAN İNSANLAR
Bazı işverenler, işçileri sadece bir maliyet olarak görse de, her bir işçinin ardında bir aile, bir hayat hikayesi vardır. İş güvenliği eksiklikleri nedeniyle yaşanan her kayıp, yalnızca bir bireyin değil, aynı zamanda onun ailesinin, sevdiklerinin de yıkımıdır. Bir çocuğun babasız kalması, bir annenin evladını kaybetmesi ya da bir eşin hayat arkadaşını yitirmesi… Bunlar, yalnızca sayı olarak geçip gidebileceğimiz şeyler değil, hepimizin vicdanında derin yaralar açan gerçeklerdir.
İŞ GÜVENLİĞİ BİR KÜLTÜRDÜR VE BU KÜLTÜRÜN YAYILMASI ŞARTTIR
Güvenli bir iş ortamı sağlamak, sadece bir dizi kural koymakla bitmez. İş güvenliği, herkesin içinde olduğu, herkesin sorumluluk aldığı bir kültürdür. Yönetimden çalışanlara kadar herkesin bu konuda bilinçli ve duyarlı olması gerekir. Bu kültür yaygınlaştığında, yalnızca fiziksel değil, duygusal olarak da güvenli bir çalışma ortamı oluşturulabilir.
Her ay yeni bir rapor, her ay yeni ölümler… Bu tabloya artık dur demeliyiz. İş kazalarıyla dolu istatistikleri değiştirmek, yarım kalan hayatları önlemek elimizde. İşverenler, çalışanların “işçi” değil, birer “insan” olduğunu, onların en doğal hakkının sağ salim sevdiklerine kavuşmak olduğunu unutmamalıdır. İş güvenliği önlemleri, kazalardan sonra alınacak birer önlem değil, kazaların hiç yaşanmaması için var olan birer güvencedir.
İşçi sağlığı ve güvenliği, hepimizin ortak sorumluluğudur. Belki bir gün herkes sevdiklerine sağ salim kavuşabilir ve her adım, daha güvenli bir geleceğe atılabilir.
Kaynak: AHMET ÖZDEMİR, B SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI