Ekşi Sözlük, kayıtlı yazarların yorumlarını içeren Türkiye merkezli bir katılımcı sözlük özelliği gösterse de tartışma platformu, arama motoru, sosyalleşme aracı, tarihî belge, reklam mecrası nitelikleri haiz tek bir tanım etrafında toplanamayan bir ağ sayfasıdır.
Ekşi Sözlük, türlü kelime ve kavram hakkında kayıtlı yazarların yorumlarını içeren ve katılımcı sözlük özelliği gösterse de tartışma platformu, arama motoru, sosyalleşme aracı, tarihî belge, reklam mecrası nitelikleri haiz tek bir tanım etrafında toplanamayan bir ağ sayfasıdır. Bilginin göreceliğini benimseyen bir perspektifle bilgiyi anonim, eş zamanlı ve sloganı olan kutsal bilgi kaynağı altında geleneksel var oluşa aykırı ve ironik biçimlerde üreterek postmodern bir kurum niteliği kazanır. İlk başlarda bir grup etrafında var olmuşken sonrasında kitlenin genişlemesiyle kural altına alınan yazarlık ve ortaya çıkan format biçimleri kendiliğinden bir düzen yaratarak postmodern kurum niteliğini pekiştirir.
Ekşi Sözlük’te ”zazie” isimli bir kullanıcı 26 EYLÜL 2003 tarihinde Mersin ile ilgili görüşlerini ve izlenimlerini kaleme almıştı. O günden bu yanatam 21 yıl geçti. 21 yıl sonra Mersin’e tekrar bakıldığında çok şeyin değiştiği görülüyor.
Zazie isimli kullanıcının görüşleri: ”dünyada eşi benzeri görülmesi imkansız çarpık bir kentleşmeye kurban gitmiş, dev vinçlerle, balyozlarla, kepçelerle dalıp yıkmak istediğim şehir.
daha 20 yıl önce 300 bin nüfuslu, yeşil bir küçük yerleşimken, özellikle son 10 yılda inanılmaz boyutlarda göç almış, büyümüş, kalabalıklaşmış ve çirkinleşmiş şehir
.
15 yıl önce merkezkaç kuvvetine kapılıp taşındığımız, balkonunda portakal, limon çiçeği kokularından bayılma raddesine geldiğimiz uzaklardaki evin, şimdi şehrin göbeğinde kaldığı, bir zamanlar 3 kattan yüksek yapılara izin verilmeyen sokağımızın, 10 katlı apartmanların gölgesinde tozlu bir caddeye dönüştüğü korkunç şehir.
sahiline dalgakıran niyetine olsa gerek 10-15 katlı apartmanlar dikilmiş, torosların eteklerine kadar dümdüz uzandığı için, “ön sıradakiler” dışında denize bakmanın imkansızlaştığı şehir.
neredeyse silifke’ye kadar, 100 kilometrelik bir sahil şeridinin yazlıklarca talan edildiği, konya’dan, karaman’dan, adana’dan, antep’ten, kayseri’den vesaireden gelen yazlıkçıların 20. kattaki dairelerinde sıçıp, 20 metre ötelerindeki koyda, sıçtıkları bokun içinde şnorkelle boncuk arağı iğrenç şehir.
lemas kızkalesi arasında, bir vakitler tamamı narenciye bahçesi olan şeritten geçerken, delirmemek için gözlerin sıkı sıkı kapatılması gereken şehir. kazıların daha henüz 1995’te başladığı, anadolu’nun en iyi korunmuş nekropollerinden, güzelim su kemerleri, sarnıçlar, hamamlar, lahitler, oyma mezarlar ve müthiş bir tiyatroyla süslü elaiussa sebaste’nin sit alanı olması gereken kalıntıları üzerine site inşa edip adını da dalga geçercesine “antik kent” koyanları, “antik kentlerine” sokup, üzerlerinden buldozerle geçerek tarihe gömmenin sevap sayılacağı şehir.
hepsi de izinli, belgeli, tapulu vesaireli olan bu onbinlerce konutun yapımına izin veren belediyelerin, o 20 katlı deniz kenarı sitelerini çiziktiren mimarların, yapan müteahhitlerin, yedi ceddini besleyecek limonluğunu 5 daire karşılığında veren açgözlü yerlisinin tepesine tepesine kepçeyle vurmanın farz olduğu, bitmiş, tükenmiş şehir”